İSLAMİ HİKAYELER
Kayıp Saat
Babası Mert’ e güzel bir saat almıştı. Mert babasına teşekkür etti. Mert’ in saatte 12 rakamı dikkatini çekti. 12 en üstteydi. Mert babasına:
- Babacığım en üstte neden 1 rakamını değilde 12’ yi koymuşlar dedi. Babası, bunu hiç düşünmemişti. Çok ilginç bir soruydu bu neden 1 değilde 12 sayısı. Babası:
- Oğlum bir gün 24 saatten oluşur. Saatte sayı diziminin daha kolay olması için yapılmış olabilir, dedi. Mert:
- Hımm! Ben dışarı çıkabilir miyim dedi ve babasından izin alarak arkadaşlarıyla oynamak için dışarı çıktı. Mert yeni aldığı saati arkadaşlarına gösterdi. Daha sonra arkadaşlarıyla beraber oyunlar oynadılar. Mert birden kolunda saatinin olmadığını fark etti. Saat yoktu. Mert:
- Arkadaşlar saatim düşmüş dedi. Mert ve arkadaşları saati aramaya başladılar. Saati bulamadılar. Mert üzüldü, başını eğerek eve doğru gitti. Kapıyı çaldı. Annesi kapıyı açtığında Mert ‘ e baktı. Annesi:
- Yavrum. Ne oldu? Dedi. Mert:
- Anne. Babamın hediye aldığı saati kaybettim dedi. Annesi çocuğunu içeri aldı. Mert üzgün bir şekilde pencere kenarına oturdu. Batan güneşi seyretmeye başladı. Bu sırada başka bir evde Deniz isimli bir çocuk gülen gözlerle annesine:
- Anneciğim bak ne buldum? Diyerek saati gösterdi. Annesi saati eline aldı ve dedi ki:
- Yavrum bu saati nereden buldun? dedi.
Bu sırada Mert’ in babası eve gelmişti. Mert olanları babasına anlattı. Babası Mert’ e:
- Oğlum. Bir daha ki sefere daha dikkatli olursun. Kaybolan saati yerine yenisini alabiliriz ama kaybolan zamanın yerine yenisini alamayız. Yaşadığımız olaylardan, kaybettiğimiz eşyalardan ders almazsak bu ders sürer gider. Her olaydan alacağımız dersler vardır ve bize hayatımız en büyük derstir. Mert babasını dinledikten sonra daha dikkatli olacağına söz verdi ve uyumak için yatağına gitti.
Denizin annesi denize : -Yavrum bu saat başka birine ait. Bu saati senin kullanman doğru olmaz. Bu saati sahibine vermeliyiz, doğru davranış budur. Yarın bu saati bulduğun yere gidip oradaki evlerde oturanlara soralım. Belki sahibi çıkar dedi. Denizde:
-Peki anneciğim dedi.
Ertesi gün Deniz ve annesi Mert’ in evinin kapısını çaldılar. Deniz’ in annesi kapıyı açan Mert’ in annesine:
-Oğlum dün bu yolda bir saat bulmuş der demez Mert’ in annesi:
- Bu saat oğlumun çok teşekkür ederim size, içeri buyurmaz mısınız dedi. Deniz ve annesi içeri girdiler. Mert eline saati aldı.
- Yaşasın dedi. Deniz ve annesine çok teşekkür etti ve dedi ki:
-Anneciğim bir saatin kaybolması bana çok dersler verdi. Şimdi aldığım derste şu oldu. Başkasının eşyasını bulduğumuzda onu sahibine vermek gerekir ki hem kaybeden hem de onu bulan mutlu olsun dedi. Mert’ in ve Deniz’ in annesi bu sözlere gülümsediler.
Bir Bebeğin Günlüğünden
5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.
Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim. Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya. Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?
2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasım: Ah evet. Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım.
25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..
10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var. Anneme benziyorum galiba.
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız.. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı. Hiç duymadığım bir şey bu. Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka. Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?
28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne. Anne. Anneciğim. Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap. Anne. Kolumu çekiyorlar anne. Canım yanıyor anne... Anne. Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne. Anne kalbimi parçalıyorlar. Anneciğim. Anne. Anne. An.
Ah! Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun
Herşey bir düzen içerisinde
Neden sen aksın
Ben kara
Sen üsttesin
Ben altta
Sen hava alırsın
Ben depoyum bu vücutta
Arkamdan sıkıştırıp durma karaciğer, ben de bilmiyorum nedenini kime sorsak dedi akciğer. Bir alttaki ikiz böbrekler:
- Beğensenizde beğenmesenizde sizin için en güzel yer, olduğunuz yerdir. dedi. Ama karaciğer bir türlü yerini beğenmiyordu. Neden? Neden? diyordu. Sıkıntı yapıyordu. Bu sıkıntı yapmaların onu küçültmeye başladığını farketti. Ama artık çok geçti. Öteki organlarından işleyişini yavaşlatmaya başlattı. Bir gün ışığı faketti karaciğer.
- Tamam tuttum çıkarıyorum dedi bir el ve vücudun dışındaydı sonunda, herkesten farklı bir yere gelmişti. Ama o da ne yerine başka bir karaciğer koyuyorlardı. Yeni gelen karaciğer bir trafik kazasında organlarından bazıları dışarı çıkan bir adamdan getirilmişti. Yeni gelen karaciğer başından gelenleri anlattı. Meğer o kazadaki organ sıkışmasından önce hiç bilememişler yerlerindeki rahatlığı. Diğer organlarda yeni gelen karaciğeri çok sevdiler. Uyumlu bir şekilde çalışmaya devam ettiler. Küçülen karaciğer ise nedene devam edip durdu. Neden ben dışarı çıkarıldım? Neden? Neden? diyerek küçülmeye devam etti.
Tırtılın Ayakları
Tırtılın ayakları çoktu. O bunu hiçbir zaman sıkıntı yapmıyordu. Çekirgenin 4 ayağı vardı. Hele iki tanesi ne güzel zıplamasına vesile oluyordu. Zıp oraya zıp buraya...tırtıl ne güzel ayaklarım çok ama bu büyük bir sorun değil diyerek yoluna devam ederken kendisine doğru gelmekte olan iki ayaklı tavuğu gördü. Amanın ayakları birbirine dolandı, durdu. Ayak sayısının çokluğu koşmanında çok olacağını göstermiyordu. Tavuk yaklaştı yaklaştı..birden tavuğu dört ayaklı tilki yakaladı. Tilkinin ayak sayısı tavuğunkinden fazlaydı ve bu çokluk ayak sayısının çokluğunun koşmanında çok olabileceği anlamına geliyordu.
- O halde sorun bende mi dedi, tırtıl. İşin işinden çıkamaz oldu tırtıl.bir çok hayvana göre ayak sayısının çok olması sebebiyle sevinirdi hep tırtıl ama şimdi onu üzüntüye sevk edende ayak sayısının çokluğu oldu.
Yoluna devam etti. Bir dereyle karşılaştı. Deredeki balıkların ayakları yoktu ama ne güzelde gidiyorlardı suyun içinde..o zaman sorun ayaklar değil dedi. Sorun yok aslında doğru olan bu işleyiş zaten ...denge düzen sadece ayaklardan ibaret değil azlık çokluk bu dengenin elemanları...ayaklar gözler eller.. herbiri faklı farklı ama güzellik bu dağıtımda saklı...
Mutlu olmuştu tırtıl çokluğa değil var olandaki güzelliği görebildiği için...
Tırtılın ayakları çoktu. O bunu hiçbir zaman sıkıntı yapmıyordu. Çekirgenin 4 ayağı vardı. Hele iki tanesi ne güzel zıplamasına vesile oluyordu. Zıp oraya zıp buraya...tırtıl ne güzel ayaklarım çok ama bu büyük bir sorun değil diyerek yoluna devam ederken kendisine doğru gelmekte olan iki ayaklı tavuğu gördü. Amanın ayakları birbirine dolandı, durdu. Ayak sayısının çokluğu koşmanında çok olacağını göstermiyordu. Tavuk yaklaştı yaklaştı..birden tavuğu dört ayaklı tilki yakaladı. Tilkinin ayak sayısı tavuğunkinden fazlaydı ve bu çokluk ayak sayısının çokluğunun koşmanında çok olabileceği anlamına geliyordu.
- O halde sorun bende mi dedi, tırtıl. İşin işinden çıkamaz oldu tırtıl.bir çok hayvana göre ayak sayısının çok olması sebebiyle sevinirdi hep tırtıl ama şimdi onu üzüntüye sevk edende ayak sayısının çokluğu oldu.
Yoluna devam etti. Bir dereyle karşılaştı. Deredeki balıkların ayakları yoktu ama ne güzelde gidiyorlardı suyun içinde..o zaman sorun ayaklar değil dedi. Sorun yok aslında doğru olan bu işleyiş zaten ...denge düzen sadece ayaklardan ibaret değil azlık çokluk bu dengenin elemanları...ayaklar gözler eller.. herbiri faklı farklı ama güzellik bu dağıtımda saklı...
Mutlu olmuştu tırtıl çokluğa değil var olandaki güzelliği görebildiği için...